27 Ocak 2013

1915’in günümüzdeki izleri…

ile Gürkan ATILGAN

Günümüzde savaşın geçtiği bütün cepheler, hatta neredeyse yarımadanın tamamı ‘’Milli Park’’ olarak ziyaretçilere açık durumda. Bu sergileme şekli kimi zaman anıt inşa edip kaderine terk etmek, kimi zaman anıt inşa edip anıtı ve tarihi önemini göz ardı edecek şekilde etrafına ticarethaneler konuşlandırmak olarak karşımıza çıkıyor.

Geçmişin Özeti
I. Dünya Savaşı sırasında 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası’nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir.
İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti konumundaki İstanbul’u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek, Rusya’yla güvenli bir tarımsal ve askeri ticaret yolu açmak, Alman müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı’na girmişlerdir.
Ancak saldırıları başarısız olmuş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Savaş sonucundan iki taraf da çok ağır kayıplar vermiştir.

Günümüz
Günümüzde savaşın geçtiği bütün cepheler, hatta neredeyse yarımadanın tamamı ‘’Milli Park’’ olarak ziyaretçilere açık durumda. Bu sergileme şekli kimi zaman anıt inşa edip kaderine terk etmek, kimi zaman anıt inşa edip anıtı ve tarihi önemini göz ardı edecek şekilde etrafına ticarethaneler konuşlandırmak olarak karşımıza çıkıyor.

Örneğin ‘’Havuzlar Şehitliği’’ anıtı 1960 senesinde «Çanakkale Şehitleri Abidelerine Yardım Derneği» tarafından güzel, amacına uygun ve korunaklı bir şekilde inşa edilmiş.

Sonradan yerli halk anıtların ve bölgenin tarihi öneminin turist çektiği, dolayısıyla «canlı para» manasına geldiğini akıl etmiş olacaklar ki; etrafına bir kafe, 2 gecekondu dikip yerleşmişler. Bu yerleşme öyle bir hal almış ki artık etrafında tarım yapmaya başlamışlar, araç gereçlerini etrafa sanki orada bir anıt yokmuş sıradan bir toprak parçasıymış gibi saçmışlar. Fakat yaşarken es geçtikleri tarihi değerleri kullanarak da para kazanmaya devam etmekteler.

Yine aynı halk; alan çok büyük olduğu için 1 günde gezilip görülemeyeceği düşüncesiyle ve ziyaretçilerin konaklama ihtiyacı duyacağını varsayarak buldukları her boş araziye bir pansiyon dikmişler. Reklam için tabelalarını da bütün karayollarının kenarına belediyenin ya da vakıfların notlarına, bilgilendirme tabelalarına saygı duymadan ve aldırmadan ‘’buna bakan bunu da görür’’ amacıyla yerleştirmişler. Hatta bazen asıl görünmesi gereken şeyi engelleyecek bir vaziyet almış bu uygulama zamanla.

Bölgeden sorumlu belediyenin duyarsızlığı ve yaşayan halkın sorumsuzluğu nedeniyle
Dünya’nın gözü önünde olan bir bölgenin adeta başı boş bırakılmış, kaderine terk edilmiş bir hale gelmesi kaçınılmaz olmuş.

Savaşta önemli bir rolü olan ‘’Seyit Onbaşı’’ için mütevazi bit anıt yapılmış ve daha önce bahsettiğim gibi ticarethanelerin arasında sıkıştırılıp adeta geri plana atılmış, kaybolmuş.

Sonuç olarak bölgenin bu hale gelmesinde tek suçlu belediye ya da yerli halk değil. Havaların ısınmasıyla belli dönemlerde bölgeye düzenlenen turlarda diğer illerden otobüslere doluşup gelen ziyaretçilerin ‘’yarım saat orada, 15 dakika şurada duruyoruz’’ şeklinde aceleci ve vakit geçirmek maksadıyla hediyelik eşyalara, tarih ve anıtlardan daha çok hürmet edip daha fazla ilgi göstermesiyle bir arz-talep ortamı oluşturması da büyük bir etken.